Prof. Dr. Bülent Yılmaz: „Günah Keçisi” Kültürü


Yilmaz Aynali

Fotoğraf, Edirne/Türkiye´de ikamet eden değerli fotoğrafçımız Yılmaz Aynalı Bey’in izniyle paylaşılmıştır. Yılmaz Bey’e çok teşekkür ederiz.

 
 
 
 
 
 

TÜRKİYE – ANKARA

 
 

Hacettepe Üniversitesi

 

Prof. Dr. Bülent Yılmaz

 
 
 
prof dr bülent yılmaz_2
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Prof. Dr. Bülent Yılmaz

Ankara – 08. Şubat 2022

 
 
 
 

“Günah Keçisi” Kültürü

 

Kendi hata, eksiklik, bilgisizlik, becerisizlik ve sorumsuzluklarımızdan kaynaklanan yanlışlarla yüzleşmek yerine, bunları hiç ilgisi olmayan kişilere/şeylere yükleyerek kurtulmaya çalışmak bir çözüm değildir ve sorunların sadece artmasına ve ağırlaşmasına neden olur.

“Zonguldak-Kilimli sahil yolunun yapılmaya başlandığı tarihten bu yana deniz dalgaları tarafından üç kez ciddi biçimde zarar görmesi üzerine şirket çalışanları kurban kesti” haberini okuyunca aklıma “günah keçisi” efsanesi (mitolojik öyküsü) geldi.

Bilindiği üzere, çeşitli toplumlarda değişik zamanlarda rastlanan günah keçisi kavramı, suçsuz olduğu halde üzerine başkalarının suçları yüklenen kişi ya da topluluğa verilen isimdir ve eski bir Yahudi ayinine/geleneğine dayanır. Scapegoat adı verilen, dilimize “günah keçisi” olarak çevrilen ve tarih boyunca birçok farklı kültürde görülen bu dini ritüel genellikle bir belayı defetmek ya da günahlardan arınmak için yapılırdı. Eski Ahit‘deki Kefaret Günü ayinlerinde keçi sürüsü içinden iki erkek keçi seçilirdi. Bunlardan biri Tanrı için kurban edilirdi. İsrail halkının o zamana kadar yaptığı bütün haksızlıkların, kötülüklerin, kısaca akla gelebilecek her türlü günahın yüklendiği, böylece insanları günahlarından arındıran diğer keçi ise ya çöle bırakılır ya da bir uçurumdan aşağı atılırdı. “Birinin suçlarını yüklenen başkası” demek olan “günah keçisi” kavramı işte bu törenden doğmuştur.

Antik Yunanistan’da veba ve benzeri afetleri hafifletmek ya da önlemek amacıyla “günah keçisi” olarak insanlar kullanılırdı. Atinalılar, Thargelia Şenliği’nde bir kadın ve bir erkek seçer, şölenden sonra bu çifti kentte dolaştırır, ince yeşil dallarla dövüp, kent dışına sürer ve orada büyük olasılıkla taşlarlardı. Böylece kentin bir yıl boyunca kötü şanstan korunacağına inanılırdı.

Ve günümüzde, bugünkü bireysel ve toplumsal yaşamlarımızda günah keçisi kavramı ile ilişkilendirebileceğimiz ve yaşadığımız, tanık olduğumuz onlarca örnek bulmak olanaklıdır. Yukarıda söz ettiğimiz bozulan karayolu örneği onlardan sadece birisidir. Örneğin, kaza yaparız suç karşıdakindedir; sınavdan kötü not alırız suç öğretmendedir; birini kırarız üzeriz hata ondadır; kurumu iyi yönetemeyiz kusur çalışanlardadır; ürettiğimiz malzeme ya da hizmet kötüdür, kısa sürede bozulur hata kullanandadır; oturduğumuz bina depremde, selde, fırtınada zarar görür yıkılır, ölümler olur, sorumlusu kaderdir; herhangi bir konuda yanlış yaparız, çalarız, öldürürüz suç şeytandadır, bizi o kandırmıştır, ona uymuşuzdur; ilişki evlilik kötü gider kusur diğerindedir; futbol maçını kaybederiz suçlu hakemdir; ekonomi, eğitim, kültür, politika, spor, sanat, yönetim ve ticarette başarısız oluruz, suç, hata bizde değil başkalarındadır gibi…

Dürüstçe düşünelim. Bireysel ve toplumsal hayatlarımızda, ilişkilerimizde yanlış giden her şey için yukarıda yazdığımız-yazamadığımız türden bilerek ya da bilmeden sayısız günah keçisi arayıp, bulup, yaratmıyor ve kullanmıyor muyuz?

Günah keçisinin türleri var tabi. Kişisel, toplumsal, ekonomik, siyasi, ideolojik, cinsel, dinsel, türsel, ırksal, ulusal, etnik, dilsel, tarihsel vb. birçok nitelikte günah keçisi yaratmak, yetiştirmek ve kullanmak mümkün!

Peki, insanlar tarih boyunca, aslında kendilerinin olan, kendilerinden kaynaklanan suçları, hataları neden başkalarına yüklemek istemiş ve yükleye gelmiştir? Kendi sorumsuzluğunun, eksikliğinin, beceriksizliğinin bedelini niye hiç ilgisi olmayanlara ödetmeye çalışmıştır?

Aslında bunun nedenleri tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

En başta gelen neden, ortaya çıkan bir yanlıştaki sorumluluğumuzu, payımızı, suçumuzu, hatamızı ve beceriksizliğimizi gizlemek, örtmeye çalışmaktır. Böylece olası bir suçtan, cezadan kurtulma düşüncesi, çabası ve yoludur.

Yaptığımız kötülüklerden, yanlışlardan, çirkinliklerden, üzerimize yapışacak kirden kolayca arınma ve temizlenme yöntemidir günah keçisi bulmak.

Başkasını suçlama hastalığı ya da psikolojik savunma mekanizması geliştirme isteği de nedenler arasında olabilir.

Günah keçisi yaratmada ötekileştirme eğilimlerimiz ve kompleksli yapımız da etkendir.

Genelde kurban anlayışına sahip olmak da bir nedendir muhtemelen.

Önemli nedenler arasında eleştirel ve bilimsel-mantıksal bakış eksikliği, biat kültürü ve sürü psikolojisini sayabiliriz.

Ve günah keçisi yöntemi, sorunlardan ve sorumluluklardan bir kaçış yolu olduğu için çok çekicidir.

Günah keçisi yaratmak ve suçları ona yüklemek toplumsallaştığında, toplumsal yaygınlık kazandığında bir kültür, yani yaşam biçimi haline gelmiş olur. Buna “günah keçisi kültürü” denebilir. Bu kültürün egemen olduğu toplumlarda doğan ve büyüyenler ister istemez bu kültüre göre düşünüp davranırlar.

Sıraladığımız bu özelliklere ve yapıya sahip bireyler ile toplumların günah keçileri de çok olacaktır. İlkel bir yaşam anlamına gelir bu.

Günah keçisi kültürünün sonuçları nedir, bireysel ve toplumsal yaşamda neye yola açar peki?

En başta, çok ciddi etik bir sorundur kendi suçunu, hatanı, kusurunu hiç ilgisi olmayan suçsuz bir insana, topluluğa ya da varlığa yüklemek, ona zarar vermek, acı çektirmek. Çünkü seçtiğimiz günah keçisini sonunda kurban ederiz, yok ederiz. Acımasızlıktır bu. Bir boyutuyla da yalancılıktır. Birini günah keçisi olarak seçmek, ona kötülük yapmaktır. Suçsuz birisine haksız biçimde bedel ödetmek, onu uçurumdan aşağıya atmaktır. Tüm bunlar etik dışı, ahlâk dışı yaklaşım ve davranışlardır.

Bilinçsizce yapılıyorsa gerçeği görememek, gerçeklikten kopmak ve uzaklaşmaktır günah keçisi kültürü. Bilinçli biçimde yapılıyor ise sahtekârlık. Doğruyu, gerçeği bilerek saptırmak yani.

Hatalara, yanlışlara günah keçisi bulmak bizde ve toplumda, yanlışı yapanda sorumsuzluk bilinci, duygusu ve yapısı geliştirir. İşlediği hiçbir suçun sorumluluğunu üstlenmez ve sorumluluğu başkalarına yükleyeceğini bildiği, planladığı için suç işlemeyi, hata yapmayı sürdürür. Bunda bir sorun görmez. Bir anlamda, suç işleme özgürlüğüne dahi kavuşabilir.

Günah keçisi kültürü bireysel ve toplumsal yaşamda sorunların gerçek nedenini ve dolayısıyla doğru çözümleri görmemizi engeller, körleştirir. Başarısızlığa, yanlışlara hayali, soyut, olmayan gerekçeler, nedenler yaratmaya çalışırız. Dolayısıyla günah keçisi yaklaşımının en olumsuz sonucu sorunları çözememek, biriktirmek ve ağırlaştırmaktır.

Günah keçisi yaratmak bir kaçıştır aynı zamanda; sorunlarla, gerçeklerle yüzleşmek yerine onlardan kaçış. Rahatlatır belki ama bu, geçici ve sahte bir rahatlıktır. Daha büyük sorunlara doğru yol alırız günah keçimizle.

Sorunlara, yanlışlara günah keçisi ile çözüm bulmaya çalışmak ilkelliktir. Yüzyıllar öncesinden gelen bir ilkellik.

Günah keçisi ötekileştirmeyi, şeytanlaştırmayı, dışlamayı, şiddeti, düşmanlaştırmayı getirir. Bizim dışımızda bir suçlu ve kötü yaratma çabasıdır bu. Suçlu dediğimiz kişilere de olumsuz özellikler yapıştırmak, yüklemek zorundayızdır bu çabada.

Günah keçisi kültürü kişileri ve toplumları sürüleştirir, cahilleştirir. Birey olmayı, kendin olmayı, eleştirel, sorgulayıcı bakmayı, kuşku duymayı, görmeyi, anlamayı, kavramayı, bilmeyi engeller. Çünkü her zaman hazır bir suçlu, hazır bir neden vardır. Günah keçisi varsa konu üzerinde derinliğine düşünmeye, sorgulamaya, kuşkulanmaya gerek yoktur.

Günah keçisi yaklaşımı birey ya da toplum olarak kendimizde hata, eksik, kusur, yetersizlik görmeyi, bunlara dayalı özeleştiri yapmayı, kendimizi tanımayı da engeller. Bu ise gelişimimiz önündeki en büyük sorun demektir. Yani günah keçisi kültürü geliştirmez, geriletir.

Günah keçisi yaratmak bir yazarın da dediği gibi “suçlama hastalığına” tutulmamıza neden olabilir. Sürekli birilerini suçlar, hep kendi dışımızda suçlu arar, dururuz. Bu, bizde bir yapıya, hastalığa dönüşebilir gerçekten.

Ve günah keçisi yaklaşımının bir başka ruhsal/psikolojik etkisi de hatalarımız, eksiklerimiz, kusurlarımız için yanlış savunma mekanizmaları geliştirmektir. Hatalarımız için yanlış, temelsiz, geçici savunma gerekçeleri bulmaya, rahatlamaya çalışmak, bir teselli yani.

Bu arada, biz günah keçileri yaratırken, başkaları da rahatlıkla bizi günah keçisi yapabiliyor bu kültürde. Yani bizim bir günah keçisi sürümüz varsa, pekâlâ biz de başkalarının günah keçisi sürüsünün üyesi oluveriyoruz. Kullanıyorsak, kullanılıyoruz da günah keçisi olarak.

Evet, bir günah keçisi sürümüz var ve onunla yaşıyor gibiyiz sanki. Her yanlışta bir keçiyi seçip kurban ediyoruz. Keçinin ne suçu var, o güzelim hayvanı suçsuz yere niye suçlu ilan edip, uçurumdan aşağı atıyoruz? Adını neden “günahkâr”a çıkarıyoruz?

Yolu yanlış yaptık, hatalı yaptık, iyi düşünemedik, yapamadık diye niye o kuzuyu kesiyoruz? Suçu, sorumluluğu niye ona yüklüyoruz? Ne ilgisi var onun bu konuyla? Ağılında, otlağında masum masum yaşıyor zavallı! Ve bir gün birisi geliyor, “bizim yol bozuldu, suçlusu sensin, yürü bakalım seni kurban edeceğiz,” diyor! Trajikomik bir cahillik bu. Ve çok tehlikeli.

Bireysel ve toplumsal miyopluk, körlüktür günah keçisi kültürü kısaca.

Kuşkusuz bütün hata ve yanlışlarımızda suç hep bizdedir, buna neden olan dışsal etkenler, koşullar, başkaları hiç yoktur ve herkes mutlaka günah keçisi kültürü ile yaşar demiyoruz. Ancak olanı da görmezden gelemeyiz.

Peki, nasıl kurtulabiliriz günah keçisi kültüründen?

Aklı, mantığı, bilimi, sorgulayıcı, eleştirel ve bilimsel bakışı bir kültür ve yaşam biçimi haline getirerek elbette. Akıllı ve mantıklı yaşayarak. Bilgiyle ve düşünerek. Böyle yaşayabilen bireyler ve toplum yaratmanın yolu da dizgeleştirilmiş bilimsel eğitim ile nitelikli kültür-sanattan geçer.

Galiba önemli olan, “her birimizin az ya da çok bir keçi sürüsüne sahip olup olmadığımız ve gerekli gördüğümüzde zavallı keçilerden birini seçip, suçlarımızı yükleyerek uçurumdan aşağı atıp atmadığımız” sorusunu dürüstçe yanıtlamaktır.

Ve günah keçisi yaratmanın kendimizi temizlemek ve arındırmak için başkalarını kirletmek olduğunu unutmamaktır mesele.

 
 

Kaynakça: Campbell, Charlie. (2020). Günah Keçisi: Başkalarını Suçlamanın Tarihi. Çev: Gizem Kastamonulu. İstanbul: İthaki Yayınları,

 

https://seyler.eksisozluk.com/surekli-kullandigimiz-gunah-kecisi-deyimi-nereden-geliyor

https://www.internethaber.com/gunumuzun-gunah-kecisi-kim-1228334y.htm

https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/kecinin-gunahi-ne-41545240

Wikipedia

 
 

Sayın Prof. Dr. Bülent Yılmaz bey´in bu yazısı ilk kez 25 Ocak 2022 tarihinde kendi blogunda paylaşılmıştır.

Kaynak: „Günah Keçisi” Kültürü“

Blog: https://bulentyilmazblog.wordpress.com
 

İletişim:
Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent Yılmaz
Edebiyat Fakültesi
Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü Başkanı
06532 Beytepe, Ankara
Tel: 90 312 297 82 00 – 05
E-Mail: byilmaz@hacettepe.edu.tr

 

Network´umuza vermiş olduğu değerli katkılarından dolayı saygıdeğer hocamız Sayın Prof. Dr. Bülent Yılmaz bey´e çok teşekkür ederiz. Elinize ve kaleminize sağlık!

 
 
 
 
 
 
 

Hinterlasse einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Du kannst folgende HTML-Tags benutzen: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>