Fotoğraf kaynağı / Bild / Picture: „A girl in India“ © Jens Grossmann
Konuya çocuklardan başlayalım…
Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuklarınızı değiştirmeye çalışmayın, onlar dünyayı değiştirmek için geldiler.
İlk bakışta üstün zekâlı çocukların başarısız ve ciddî şekilde başarısız olması şaşırtıcı ve inanılmaz bir durum olarak görülmekte ve kabul edilmemekledir.
Okulda ders neden çalışılır:
– öğrenmek,
– öğrendiğini tekrarla pekiştirmek,
– eksiklerini görmek
– unutmamak için tekrarlamak.
Üstün zekâlı çocuğun bunlara ihtiyacı neredeyse YOKTUR.
O bir kere duyunca öğrenir ve HİÇ unutmaz.
Dolayısıyla ilkokul bire giderken dört işlem yapabilen bir çocuğun, arkadaşlarıyla beraber 1 den 20 ye kadar sayıları öğrenmek için ders çalışması gerekmez. Ya da ikiye giden bir çocuk denklemleri ve havuz problemlerini yapabiliyorken, arkadaşlarıyla beraber 2×3’ü çalışmaz. Bu uzun süre böyle devam eder ve sonunda çocuk çalışarak sonuç elde etme duygusunu kazanamadan yıllar geçer.
Yani ÇALIŞ = SONUÇ AL denklemini kafalarında oturtamazlar.
Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuklar çalışmalarını ertelemeleri, ödevlerini yapmamaları, ödül cezanın onlara işlememesi, hep uğruna çalışılacak şeyin onlar için bir şey ifade etmemesinden kaynaklanır. Üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuk not için ÇALIŞMAZ.
İnanmadığı, onu merak ettirmeyen, onu heyecanlandırmayan hiçbir şey için parmağını bile kıpırdatmaz.
Fakat inandığı, merak duyduğu konularda saatlerce günlerce, aç, susuz, uykusuz çalışabilir. Bir üstün zekâlıyi yatağının üzerine matematik problemleri yapıştırmış, saatlerce o problemi çözmeye çalışırken gördünüz mü hiç? Ama aynı çocuk derslerinde başarısız olduğu için sınıfta kalabilir.
İşlerini son dakikada yapması konusuna gelirsek:
Üstün zekâlı ve yaratıcı çocuklar o kadar fazla detayı düşünür ve o kadar mükemmeliyetçidir ki kendi yaptıkları ödevlerde veya işlerde dahi tatmin olmaz, daha iyinin de iyisini, neredeyse olamayacak kadar mükemmeli kafasında hayal edebildiğinden buna asla ulaşamaz. Ve yapmaya çalıştığı şeyi komple bırakır. Hayal edebildiği kadar mükemmelini asla yapamayacak olması onu hiç yapmamaya iter.
Mecburiyetten yapılması gereken ödev ya da benzeri işlerde bu sebepten son dakikaya kadar bekler. Ya hiç yapılmaz ya da son dakikada durumu kurtarmak için bir şeyler yapılır.
Söz verip unutması, bahanelerinin çok olması, anne babaları endişeliyken onların rahat olması gibi belirtiler de aslında hep aynı sebepten, yapması gerekenler ile yapmak için heyecan duyduğu şeylerin birbiri ile örtüşmemesinden ve fazlasıyla mükemmeli hayal etmesinden kaynaklanır.
Bu çocuklara katı kurallar koysanız da, en etkili denetleme mekanizmalarını kursanız da FARK ETMEZ.
Çocuk istiyorsa yapar, istemiyorsa Nuh der peygamber demez.
Çocukla ilişkiniz koşullu olsun olmasın üstün zekâlı ve üstün yetenekli çocuğun yaratılışından gelen bir yolu vardır gitmesi gereken. Bu yolda sair işlerle uğraşmaz.
Yeteneği ve ilgisi matematik olan bir çocuk tarih, coğrafya öğrenmekle ilgilenmez. Albert Einstein üniversiteye gelene kadar sadece fizik çalışmış. Onun da her dersini değil, kendi ilgi duyduğu konularla ilgilenmiş. Üniversiteye girmesi için diğer derslerin de sınavını geçmesi gerektiğinde oturmuş, çalışmış ve geçmiş. Bu kadar.
Pedagoglar, eğitimciler ve yöneticilerin neredeyse tamamı durumu çocuğun suçu olarak görüyorlar.
Fakat durum çok başka. Seksenlerden beri yazılan yüzlerce kitap var Amerika’da. Keşke çocuklarımıza yüklenmeden önce biraz okusalar, araştırsalar.
Eğitim sistemi denen şey silindir gibi geçiyor bu çocukların üzerinden. Çarkların arasında çatır çatır parçalıyorlar bu çocukları.
Görme engellilere, öğrenme güçlüğü olanlara kendilerine uygun eğitim verilirken, üstün zekâlılara ve üstün yeteneklilere bu hakkı vermiyorlar. Kendilerine uygun olmayan eğitim sistemleri içinde çocuklarımız acı çekerken bir de karşılarına geçip burunlarına parmaklarını sallıyorlar.
ZEKİSİN AMA BAŞARISIZSIN!
Kaynak: Blog „Üstün zekâlı çocuklar“
Görsel/ Bild / Picture thanks to © Jens Grossmann (Wuppertal/Germany)